Sorry, no records were found. Please adjust your search criteria and try again.
Sorry, unable to load the Maps API.
Kitabesinde 1844 yılında yapıldığı yazılı olan Ayvalık merkezde İsmetpaşa mahallesindedir. Akmayan,işlemeli sarımsak taşlarıyla dikkati çeken Aşağı Çeşme sırasındadır. Bulunduğu yer, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesidir.
Azizlerin ve meleklerin ikonları, Meryem’e müjde, Hz. Adem ile Havva’nın yasak elmayı yemeleri resmedilmiştir. Hz. İsa’nın gökyüzüne yükselişi, vaftizi, çarmıha gerilişi, kutsal yemek, ölümden sonra dirilişi gibi birçok konuyla ilgili pastelleri ile nefis bir görsel ziyafet sunar.
Çevresindeki sokak dokusu ve neo-klasik özellik taşıyan sivil mimari dokusu, tipik evleriyle bir bütünlük içindedir.
Taksiyarhis Anıt Müzesi(Kilise); mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği özeldir. Dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın doğumundan ölümüne kadar anlatan resimleri, balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile görülmeye değerdir.
Restorasyonu Şubat 2013 itibariyle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılarak anıt müze olarak ziyarete açılmıştır.
İrtibat Telefonu: 0266 312 5328
Babam Vehbi Koç, bilmiyorum kaç yaşındaydım, bana Almanya’dan ilk elektrikli treni getirdiğinden beri mekanik ve endüstriyel objeleri toplamış, biriktirmişimdir. Seneler geçtikçe bu koleksiyon o kadar genişledi ki, ne evlerimde ne bürolarımda, ne de depolarımda yer kaldı.
Diğer taraftan Koç Topluluğu 1950’lerde sanayiye atılınca, dünyanın büyük sanayi kuruluşlarıyla temaslarımız sıklaştı. Bizden daha eski şirketlerin ilk mamullerinden başlayarak bütün ürünlerini topladıkları birer müzeleri olduğunu gördüm. Onlara imrendim. “Niçin biz böyle koleksiyonlar yapmayalım?” dedim. Düşündükçe bu tür müzelerin sanayicilerden başka kimsenin merakını çekemeyeceğine ve bu fikrin Türkiye için erken olduğuna karar verdim. Fakat bu fikir bir kere kafama yerleşmişti. Yurt dışı seyahatlerimde teknik ve endüstriyel müzeleri gezmeye başladım. Bunlar arasında Münih’teki Deutsches Museum’u, Londra’daki Science Museum’u gezdim. Ama ne zaman ki Detroit’teki Henry Ford Museum’u gördüm; işte o zaman bütün koleksiyonumu bir çatı altında toplamaya karar verdim. Bu fikri arkadaşlarıma açtım; hepsi olumlu karşıladıkları gibi, beni teşvik ettiler. Artık kararımı vermiştim.
Uygun bir mekân aramaya başladım ve bu esnada koleksiyonumu da genişletmeye devam ediyordum. Hoşuma giden, ilgimi çeken ve kabul edilebilir her şeyi almaya başladım. Her parça iyi durumda olmadığından restorasyonları için atölye kurulmalıydı. Bu esnada İstanbul içerisinde uygun yer arayışı devam ediyordu.
Beraberce gidip binayı gördük. Temelleri 12.yüzyıla dayanan ve 1730’larda, Osmanlı döneminde, donanmaya çıpa ve döküm parçaları yapımında kullanılan “Lengerhane” bizi çok etkiledi. Bilahare 1950’lerde Tekel tarafından tütün deposu olarak kullanılan bina, 1984’te büyük yangın geçirmiş ve o zamandan beri kendi haline terk edilmişti. Sadece bahçesi ispirto deposu olarak kullanılıyordu. 1991 yılında burayı satın aldık. 1993 yılında aslına uygun olarak onardık. Tuğla renkli yapı ilk bakışta bir Bizans kilisesini veya camiyi andırır.
Genişleme planımız doğrultusunda, özelleştirilen Hasköy Tersanesi 1996 yılında satın alınmıştır. 1880 yılında kurulan Tersane, Lengerhane binasının karşısında yer almaktadır. İlk müze binamıza yakınlığı ve deniz kenarı olması binayı ideal hale getirmiştir. Lengerhane binası gibi 2. sınıf tarihi bina sınıfına girmektedir. Temmuz 2001 tarihinde açtığımız yeni bölümde gerek Türk, gerek ise yabancı ziyaretçiler tarafından beğenileceğine inandığım gerçek boyuttaki eserler sergilenmektedir.
Müzenin bu hale gelmesinde birçok mesai arkadaşımın, teknik elemanların, akademisyenlerin ve profesörlerin emeği geçmiştir. Ayrıca üniversitelerimiz, okullarımız, silahlı kuvvetlerimiz gerek eser vermede, gerekse diğer hususlarda bizlere her türlü yardımı yapmışlardır. Tanıdık tanımadık, müzeyi gezen birçok ziyaretçi kıymetli eserler hibe etmiştir. Kendilerine burada teşekkür etmek istiyorum. Bilhassa Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırmaları Enstitüsü’ne bu hareketin öncülüğünü yaptıklarından dolayı şükranlarımı arz ederim. Şurası bir gerçektir ki çok uzun zaman, güç ve para harcanmış olan bu mekânın geri ödemesi ziyaretçilerin beğenisi ve gittikçe artan sayısı ile gerçekleşmektedir.
1462 yılında Fatih Sultan Mehmet, Midilli Adası’nı teslim almıştır. Ada yeniden korsanlar ve diğerlerinin eline geçmesin diye şimdiki “Küçükköy’ün” olduğu yere de yeniçeriler yerleştirilmiş ve köyün ismi de yeniçeri köyü anlamına gelen “Yeniçarhion” olmuştur. Zamanla burada yönetimi Rumlar ele geçirmiş ve onlar da buraya “Küçükköy” demişlerdir.
Küçükköy’de çoğunluğu 1912’de Karadağ, Sancak ve Saraybosna’dan gelen göçmenler ve bir kısım Midilli Adası’ndan
gelen adalılar etnik yapıyı oluşturmaktadır. Küçükköy’ün içinde 19. yüzyıldan kalma Rum mimarisine ait çok sayıda
eser mevcuttur. Küçükköy Mahalle merkezinde eskiden okul olarak kullanılan, Küçükköy Camisi avlusunda bulunan
tarihi binanın dönüşümü ile oluşturulan ve 2013 yılında hizmete giren Ayvalık Belediyesi Küçükköy Kent Müzesi, 2014
yılında bir dizi çalışmayla yenilenerek ziyaretçilerine hizmet vermeye devam etmektedir. Balkan kültürünün tüm
mozaiğini bünyesinde barındıran Kent Müzesi’nde; Küçükköy mahalle halkının Büyük Balkan Göçün’de yaşamış
olduğu acıları ve yaşadıkları hüzünlü anılara ait yüzlerce obje bir araya getirilmiş ve atalarımızın yaşadıkları bu duygu
yüklü anıları günümüze taşıyarak, gelecek kuşakların aydınlatılması amaçlanmıştır. Ayvalık Belediyesi Küçükköy Kent
Müzesi’nde 11076 No.lu “Vakıflar Genel Müdürlüğü Müzeler Yönetmeliği”ne uygun olarak envanter ve tasnif
çalışmaları devam etmektedir.
Küçükköy Mahallesi, 10410 Ayvalık/Balıkesir
Kentin içindeki en ünlü ve en önemli dini yapı Panagia Phaneromeni Ayazması idi. Panagia’nın İkona’sı bir rüyanın
sonrasında yapılan bir kazı ile 28 Haziran 1852 yılında bulundu. Buraya 1867 yılında Khioslu Kaptan Mihalis
Papazis’in harcamalarıyla bir ayazma yapıldı. İlk ayazma 1890 yılında bozularak aynı yılda üzerine daha büyük bir
ayazma inşa edildi. Panagia Phaneromeni Ayazması kentin dini yaşantısında 1920 yılına kadar egemen oldu. Panagia
Phaneromeni Ayazması 1922’den sonra, bölgenin tümüyle Türklerin eline geçmesiyle etkinliğini tamamen
yitirdi. Ayvalık Panagia Phaneromeni Ayazması’nın bir kilise olmadığı kazılar sırasında kesin olarak anlaşıldı. Bu
yapının bir apsisi yoktu. Ayrıca yapı tümüyle bir antik, Hellenistik ve Roma Dönemi tapınağı biçiminde
yapılmıştı. Korinth düzeninde prostylos8 tapınak planına sahipti. Yani önünde dört tane sütun bulunur. Antik
Dönem’de Ayvalık’a en yakın olarak Pergamon Akropolisi’nde beş adet prostylos tapınak vardı. Hellenistik Dönemden
olan bu prostylos tapınakların yalnızca Orta Kentteki (Orta Gymnasion Tapınağı) korinth düzenindeydi. Öte yandan
Pergamon’da Orta Kentteki Demeter Tapınağı’nın Hellenistik Dönemdeki templum in antis yapısı, Roma Döneminde
andezit yerine mermerden korinth düzeninde prostylos plana dönüştürüldü9. Batı Anadolu’da Pergamon’dan başka,
Hellenistik Dönem’e tarihlenen Assos’ta “Agora Tapınağı”, Magnesia’da mimar Hermogenes’e verilen “Zeus Sosipolis
Tapınağı”, Didyma’da da Apollon Tapınağı içindeki “naiskos”, prostylos plana sahipti. Antik dönemde yakın bölgede
çokça görülen bu “prostylos” plan tipinin 19. yüzyılda Ayvalık’ta Panagia Phaneromeni Ayazmasında karşımıza
çıkması, bize göre şaşırtıcı bir sonuç değildir.
Adres: Gazi Kemal Paşa Mahallesi, 10400 Ayvalık/Balıkesir